Konya’nın gizli incisi! Herkes önünden geçiyor ama gerçeği bilmiyor
Selimiye Cami yanında bulunan kütüphane ve tarihi yapıyı araştıran Siyaset Bilimci ve Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz, gazetemize özel açıklamalarda bulundu.
Siyaset Bilimci ve Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz, konuşmasına şu şekilde başladı: “229 yıllık tarihi Yusuf Ağa kütüphanesi Osmanlı devleti döneminde 1795 yılında yapılmıştır. Konya’nın eski zamanlarından günümüze intikal eden en önemli kitap sarayı ve kütüphanesidir. Her gün defalarca Mevlâna dergâhı ve türbe önünden geçip gittiğimiz halde Selimiye cami yanındaki bu inci tanesi güzelliğindeki yapı pek dikkat çekmemektedir. Türbe önüne değer katan bu tarihi yapı ve kütüphanenin kendisi hakkında halkımızda pek fazla ilgi ve bilgi olmadığını gördüm. Kütüphane hakkında kamuoyunda farkındalık oluşturmak için detaylı araştırma yaptım.”
Bu kapsamda dört başlıkta irdeleme yaptığını belirtti:
- Kitap ve kütüphanelere dünyada ve Türk İslam Medeniyetinde verilen değer,
- Kütüphaneyi yaptıran Yusuf Ağa’nın kim olduğu,
- Türbe önüne prestij katan bir mimari eser olarak kütüphanenin yapı özelliklerini,
- Çok değerli eserler barındıran Yusuf Ağa kütüphanesinden 2000 yılında gerçekleşen müessif hırsızlık olayını ve çalınan 172 cilt el yazması eser çalınması olayı
İlim ve kültür hayatının en önemli kurumlarından biri de şüphesiz kütüphanelerdir. İslam dünyasında medrese, cami, zaviye, tekke gibi yapıların müştemilatı içinde kurulmuş olanların yanında, müstakil olarak inşa edilmiş veya şahıslar elinde oluşmuş kütüphaneler bulunmaktadır.
Anadolu Selçuklu Devleti ve Karamanoğulları beyliğinin başkentliğini yapan Konya idarî, iktisadî, sosyal, ilmî ve kültürel yapının canlanmasıyla birlikte önemli sayıda kütüphaneye ev sahipliği yapmıştır. Osmanlı idaresinde, zaman zaman şehzadelerin yönetiminde, eyalet merkezi haline getirilen Konya, bu bakımdan oldukça köklü ve zengin bir kütüphane geçmişine sahiptir. Konya’da ilk kütüphane, H.598/M.1202 yılında İplikçi medresesinin bânisi Selçuklu emirlerinden Şemseddin Altunapa tarafından kurulmuştur.
Konya’da kütüphane yaptırma geleneği Konya’da Selçuklular ile başlayan kütüphane yaptırma geleneği, Karamanlılar ve Osmanlılar ile devam etmiştir. Karamanoğulları beylikleri döneminde inşa ettirdikleri Dâr’ ül huffazlarda (hafız evi) birer de kütüphane kurarak kütüphane sayısının artmasını sağlamışlardır.
Konya’daki ilk Osmanlı kütüphanesi olan Zincirli Medresesi Kütüphanesi Hacı Abdurrahim Efendi tarafından H.1140/M.1727yılında tesis edilmiştir. Bunu III. Selim’in annesi Mihrişah Sultan’ın kethüdası Yusuf Ağa’nın H.1211/M.1796’da Selimiye Camii bitişiğinde yaptırdığı kütüphane ile Mevlâna Dergâhı Postnişinlerinden Mehmed Said Hemdem Çelebi’nin H.1272/1855’de dergâhta, açtıkları kütüphane izlemiştir. Osmanlılar zamanında kurulanın en meşhuru ve en önemlisi kütüphane ise Yusuf Ağa’nın 1794-1796 yılları arasında kendi adıyla yaptırdığı kütüphane bulunuyor.
Yusuf Ağa kütüphanesi Konya’nın kitap sarayı ve milli kütüphanesidir.
Tokgöz açıklamasına, “229 yıllık tarihi Yusuf Ağa kütüphanesin meşhur kılan ve önem katan unsur ise zamanla kendi bünyesine Selçuklu ve Osmanlı döneminde açılan tüm kütüphanelere ait yazma eserlerin eklenmiş olmasıdır” diyerek devam etti; “Selçuklu döneminde Konya’da kurulan dört kütüphane ile Osmanlı devleti döneminde Konya merkezde açılan altı kütüphanesinde bulunan kitapları burada bulunmaktadır. Ayrıca Osmanlı döneminde ilçelerde kurulan kütüphanelerdeki tüm yazma eserlerinde devredildiği bir kütüphanedir. Bu yönüyle Yusuf Ağa kütüphanesi hem bir kitap sarayıdır hem de Konya’nın milli kütüphanesi olarak Türkiye ve İslam dünyası açısından kıymetli bir arşive sahiptir dedi. Bu yönüyle Yusuf Ağa kütüphanesi günümüzün en önemli Türkçe, Arapça, Farsça yazma ve basma eserlerine sahip kütüphaneleri arasına girmiştir.”
Yusuf Ağa kütüphanesinin inşaat defteri 18.yüz yılda kütüphane yaptırmak için harcanan işçilik ücretlerini, çalışanların kimlikleri ve mesleklerini, kullanılan malzeme ve toplam maliyetleri göstermektedir.
Tokgöz, Selçuk Üniversitesinde yapılan bir akademik çalışmada “İnşaat Defteri” sayesinde tüm maliyetlerin tespit edildiğini söyledi. “Buradan dönemin yapı tekniği ve malzemeleri ile bu malzemelerin nereden ve nasıl getirildiği, ne kadar usta ve işçinin istihdam edildiği ve bunlara ödenen ücretlerin tespiti yapılabilmektedir. Buna göre, vasıfsız işçilere verilen yevmiye ücretleri 10-33 para arasında değişirken, demirci kalfalarına 30 pare, demirci ustalarına ise 60 para verilmiştir. İnşaatta Müslüman usta ve işçilerin yanında Rum ve Ermeniler, ayrıca İmparatorluğun çeşitli şehir ve kasabalarından gelen arabacı, işçi ve ustalar da istihdam edilmişlerdir” denilmektedir. (Osmanlı Devleti’nde Kütüphane Yaptırmanın Maliyeti: Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi Örneği-1794-1796. Yrd. Doç. Dr. Doğan Yörük)
Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz kütüphaneyi yaptıran Yusuf Ağanın Giritli olduğunu, altı yaşında ahretlik yani manevi evlat olarak verildiği Girit’te Serhat Ağası olarak bulunan Süleyman paşanın yanında temel eğitimlerini aldığını belirtti. Süleyman Paşa ile birlikte İstanbul’a gelen Yusuf Ağa zamanla yükselerek mühürdar, hazinedar ve kethüda olarak padişah anneleri olan Valide Sultanların idari ve mali işler danışmanı ve koordinatörü olarak çeşitli görevlerde bulunduğunu belirtti.
Yusuf Ağa’nın bu kütüphaneyi yaptırmaya karar verdikten sonra ülkede en çok kitap ve ilme merak gösteren ve kütüphaneye ihtiyacı olan şehirleri araştırdığını ve en uygun yer olarak Konya’yı seçtiğini belirtti. 1794 yılında yapımına başlanan kütüphane yaklaşık 24 hafta içinde tamamlanarak 1795 yılında bir vakıf eser olarak hizmete girdiğini açıkladı.
Türbe önü demek Dergâh, Sultan Selim camii ve Yusuf Ağa Kütüphanesi ve Eğitim kurumu demektir.
Türk İslam mimarisinde camide beş vakit Allaha yönelme, dergâhta manevi olgunluk eksenli tasavvufi yaşantı ve bilgi ve araştırma kanalı olarak kütüphane ve eğitim kurumu olarak medreseler insanlara çok yakın bir ortam sağlamıştır. Birbiriyle iç içe bütünleşmiş şekilde inşa edilen mimari yerleşke ile Konya insanının irfan sahibi olması için uygun bir ortam sağlamıştır.
Her kesimden şehrin insanları, okumuş yazmış edipleri, bürokratları, eşraf ve münevverleri bu atmosferde diyalog kuruyordu. Bireysel ve toplumsal olarak müşterek bir ilim ve irfan yolculuğuna çıkılıyordu. Türbe önündeki ilim ve irfan ocakları Konya insanına kadim bir başkentte yaşamanın görgü ve adabını kazandırıyordu. Bu sayede hem bir Konya Çelebisi/efendisi vasfını kazanmakta hem de kültürel planda zevki selim, fikri selim ve aklı selim sahibi düzleme ulaşmakta idi.
Tokgöz Konya’da dillere pelesenk olan Türbe önü denince bu yerleşim alanına birden çok değer katan motif akla geldiğini belirterek bunları şöyle sıraladı:
- Mevlâna Dergâhı
- Üçler mezarlığı
- Sultan Selim/Selimiye cami ve külliyesi
- Yusuf Ağa kütüphanesi ve Yusuf Ağa medresesi
- Türbe önünde evi olmak
- Türbe hamamı
- Muvakkithane- Namaz Vakitleri ve takvim belirleme
Tokgöz bunlardan Yusuf Ağa medresesi, türbe hamamı olarak bilinen Abit Çelebi hamamı ve muvakkithanenin bugünlere gelmediğini açıkladı. Özellikle erken Cumhuriyet döneminde kamu kurumları tarafından alınan kararlar bazı tarihsel yapıları ortadan kaldırmıştır. Kent belleğini yok eden ancak zahirde imar ve yol çalışmaları gibi sebeplerle ecdat yadigarı eserler ortadan kalkmıştır. Siyah beyaz dönem fotoğrafları da olmasa ahşap ve kerpiçten yapılma Konya evleri, Yusuf Ağa medresesi, türbe hamamı ve muvakkithanenin ve birçok tarihi eserin yerlerinin dahi bilinemeyeceğini vurguladı.
(https://www.yenihaberden.com/turbe-onundeki-evler-14072yy.htm)
Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz kütüphaneciliğin tarihini şöyle özetledi:
Kütüphanelerin varlığı insanlık tarihi kadar eskidir. Asur, Babil ve Hitit medeniyetlerinden günümüze ulaşan ve yazı yazmak için kullanılan kil tabletler çok eski devirlerdeki kitap ve kütüphane hakkında bilgi vermektedir. Kütüphaneyle ilgili olarak yapılan araştırmalar ve kazılarda elde edilen bilgiler M.Ö. 2400 yıllarına kadar uzanmaktadır. Asur Devleti Hükümdarı Asurbanipal tarafından M.Ö. 625 yılında kurulan Ninova Kütüphanesi bilinen en eski kütüphanedir.
Mısır Hükümdarı S.Ptolemeus tarafından M.Ö. 3. yüzyılın ilk yarısında kurulmuş olan İskenderiyye Kütüphanesi devrinin en büyük kütüphanesidir. Bu kütüphanede 700.000'e yakın papirus tomarıyla parşömen bulunuyordu. M.Ö. 165'te kurulmuş olan Pergamon (Bergama) Kütüphanesi, Roma'daki Bibliotheca Ulphia ve M.S.355'te Büyük Konstantin’in İstanbul'da kurduğu imparatorluk kütüphaneleri ilk çağların önemli kütüphaneleri arasında yer almaktadır.
Dünyada ilk millî kütüphane ise British Museum'un bir parçası olarak 1753 senesinde İngiltere’de kurulmuştur.17. ve 18. yüzyılda büyüyen özel koleksiyonlar Fransa'da Bibliotheque National, İngiltere'de British Museum, ABD'nin Washington şehrinde Kongre Kütüphanesi gibi dünyanın en zengin kütüphaneleri ortaya çıktı. Moskova'daki Milli kütüphane hüviyetindeki Lenin Kütüphanesi ise 1917'de kuruldu.
Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz İslâm dünyasının ilk büyük kitaplığı dokuzuncu yüzyılda kurulan “Beyt-ül-Hikme” dir diyerek açıklamalarına devam etti:
İslâm dünyasının ilk büyük kitaplığı ise Halife Me’mûn (813- 833) zamanında Bağdat’ta kurulan Beyt-ül-Hikme’dir. İslam tarihinin erken dönemlerinde, felsefe, mantık, matematik, astronomi ve tıp gibi ilim dallarının İslam âlemine girmesi ve bu ilim dallarının doğduğu bölgeleri de etkileyecek kadar gelişmesine önemli katkı sağlayan bir ilimler akademisidir. Moğolların 1258’de Bağdat’ı istila etmesine kadar varlığını ve faaliyetini sürdürmüş, Hülagü tarafından yaktırılmış, eserler Dicle nehrine atılarak tahrip edilmiştir.
Türklere ait ilk kütüphane Orta Asya'da Uygurlar döneminde kuruldu.
Karahoça ve Turfan kazılarının sonucunda 30 bin adet yazma orta çıkarıldı. Türklerin İslam'ı kabul ettikten sonra kurdukları ilk devlet olan Gaznelilere ait Gazneli Mahmut'un Büyük Saray Kütüphanesi ise önemli bir diğer kütüphane olmuştur.
Büyük Selçuklu Devleti döneminde bunun devamı olarak başkent Merv'de cami içinde bulunan Aziziye ve Kemaliye kütüphaneleri ve Medrese-i Amidiye içindeki Medrese ve Hatuniye kütüphaneleri gibi 10 tane daha kütüphane kuruldu. Nizamülmülk'ün Bağdat ve Nişapur'da kurduğu Nizamiye medreselerindeki kütüphanelere ait yazma eserler günümüze kadar korundu.
Anadolu Selçuklularında ise kütüphaneler daha çok Konya'da toplanmıştır. Birçok İslam bilginin faydalandığı Sadreddin Konevi Kütüphanesi'nden 61 kadar yazma eser günümüze ulaşmıştır. Selçuklular döneminde Konya’da dört kütüphane, Osmanlılar döneminde ise altı kütüphane kurulmuştur. Bu eserlerin büyük kısmı Yusuf Ağa kitaplığında bulunmaktadır.
Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz Türkiye genelinde 2021 yılı istatistiklerine göre 1 Milli Kütüphane, 1 252 halk kütüphanesi, 612 üniversite kütüphanesi ve 32 bin 690 örgün ve yaygın eğitim kurumu kütüphanesi bulunmaktadır dedi. (bkz:https://www.yenihaberden.com/hastanede-icinde-kitap-okuma-kosesi-14503yy.htm)
Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz Konya’ya da tarihi ve edebi nitelikte bir şaheser yaptıran ve yadigâr bırakan Yusuf Ağa hakkında şu bilgileri aktardı:
Yusuf Ağa 18 yüzyıl sonu ile 19.yüz yılın başlarında yaşayan devlet hizmetinde iz bırakan kethüdalık ve darphane eminliği gibi memuriyetlerde bulunan hayırsever bir devlet adamıdır. Yusuf Ağa, Girit'in Hanya Sancağına bağlı Selina Nahiyesinin İstaniko köyünde doğmuştur. Babası İsmail Efendi fakirlik nedeniyle büyük oğlu Yusuf'u 6 yaşında Girit Serhat Ağası Süleyman Ağa'ya ahretlik yani manevi evlat olarak vermiştir. Yusuf'un yetişmesinde birinci derecede Süleyman Ağa etkili olmuştur.
Süleyman Ağa'nın yanında yetişmiş ve kethüdalık hizmetlerinde bulunmuştur. Yani idari ve mali işlerini yürütmüştür. Yusuf Ağa bir süre Gelibolu Baruthane Nazırlığı, Ruznamçe-i Evvel ve Sadrazam Kethüdalığı ile Darphane Eminliği ve Kapıcılarbaşılık gibi görevlerde bulunmuştur.
1788'de I. Abdülhamid'in kızı Esma Sultanın kethüdası iken darphane emini olan Yusuf Ağa, III. Selim tarafından 1789'da Mihrişah valide sultanın kethüdalığına getirildi. Mihrişah Sultan'ın 1806 yılında vefatına kadar bu görevi ifa etti. Valide Sultan’ın ölümünden sonra hacca gitmiştir. Vehhabilerin isyanı nedeniyle hac yapamadan dönmüştür. Yusuf Ağa Kabakçı Mustafa isyanı sonucunda padişah III. Selim’in yerine gelen padişah IV. Mustafa tarafından Nizam-ı Cedit ekibinden olması ve hakkında ileri sürülen iddialar üzerine görevden alındı. Önce Bursa’ya sürgüne gönderildi. Daha sonra verilen idam fermanı ile 25 Haziran 1807 yılında idam edildi. Malları müsadere edildi. Bu kütüphaneden ayrı olarak İsbaniko'da cami, mektep ve Hanya'da ve Beykoz'da birer çeşme yaptırmıştır. Kabri İstanbul’dadır.
Tokgöz Yusuf Ağa’nın Konyalı olmadığı ve yapım aşamasında Konya’ya da gelmediği halde niye kütüphane yaptırdığı konusunda ise birkaç görüş bulunduğunu belirtti: Yusuf Ağa’nın hayat sürecinde Konya’nın bir yeri olmamasına rağmen Hanya’dan Konya’ya gelip burada bir kütüphane ve medrese inşa ettirmesini, Mevlevî tarikatına bağlı olabileceği şeklinde izah edilirken, vakfiyesinde ise asırlardan beri bir ilim merkezi konumundaki Konya’nın nadir ve kıymetli kitaplara duyduğu ihtiyaç yüzünden buraya kütüphane yaptırdığını belirtmektedir. Bir zayıf görüş ise Yusuf Ağa’nın ailesinin Konya’dan Girit adasına gönderilen ailelerden olabileceği şeklindedir.
Tokgöz Yusuf Ağa Kütüphanesi hakkında şu bilgileri verdi:
1794- 1795 yılında Darphane Emini ve Valide Sultan kethüdası Yusuf Ağa tarafından yaptırılmıştır. Mevlâna Külliyesi'nin güneybatısında yer almaktadır. Bina emini Mehmet Sadık'tır. Üç vakfiyesinden biri kütüphanede mevcuttur. Kütüphanede Tuğba Yalçınkaya tarafından yapılan bir akademik çalışmada 12173 cilt kitap mevcuttur, bunların 3157 tanesi yazma cilttir, 9016 tanesi matbu kitaptır. (http://www.yusufaga.yek.gov.tr)
Kütüphane, kare planlı olup kesme taşlardan örülmüştür. Üzeri 8 köşeli bir kasnağa oturan sağır bir kubbe ile örtülmüştür. Yapının köşelerine silindirik birer ağırlık kulesi yerleştirilmiştir. Kütüphanenin üç yanında 22 pencere bulunmaktadır. İç mekân bir okuma salonu ve memur odasından ibarettir. 120 m2’lik bir genişliğe sahiptir. Cumhuriyet öncesi yerde oturularak, rahle ve kerevetlerde kitap incelenir iken günümüzde masa sandalye kullanılmaktadır.
Kütüphane Sultan Selim Camiine bitişik olarak inşa edilmiştir. Normalde cami içinden kütüphaneye bir geçiş bulunmaktadır. Cumhuriyet döneminde güneybatı tarafından bir pencere bozularak kapıya dönüştürülmüştür. Dışarıdan karşılıklı olarak 4-5 basamak bir eklenerek binaya giriş sağlanmıştır.
Kütüphane 1927 yılından itibaren 1949 yılına kadar kapatılmıştır ve 22 yıl amaç dışı kullanılmıştır.
Kütüphane, 1927 yılından sonra kapatılarak Mevlâna Müzesi Kitaplığı ile birleştirilmiş ve bina memurlar kooperatifine tahsis edilmiştir. 1946 yılından sonra tekrar Maarif Vekâleti Kütüphaneler Müdürlüğüne geçen kütüphane yapılan düzenlemeler ile esas vasfı olan kütüphane hizmetine tekrar 1949 yılında kavuşmuştur.
Kütüphanede Selçuklu ve Osmanlı dönemi eserler bulunmaktadır. Sadreddin Konevi kitaplığı, Zaferiye Medresesi Kütüphanesi, Türk Ocağı Kütüphanesi, Hadimi Kütüphanesi, Müftü Abdullah Efendi Kütüphanesi, Mümtaz Bahri Koru kitaplıkları bulunmaktadır.
Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz erken cumhuriyet döneminde pek çok kez uygulanan bu vandalizm ile yol ve imar gerekçe gösterilerek özellikle 1925-1932 yılları arasında yoğun biçimde mezar, türbe, medrese, cami vb. yapıların yok edildiğini veya ihtiyaç fazlası sayılarak özel şahsa satıldığını belirtti. Bu dönemde Yusuf Ağa Kütüphanesi de vakfiye amaçları dışında devre dışı bırakılmıştır. Kütüphanenin orijinal giriş ve geçiş kapısı cami içinde iken kullanıma kapatılmıştır. Kütüphane olarak değil bir dernek binası olarak amaç dışı kullanılmıştır dedi. Kütüphane bitişiğinde bulunan Yusuf Ağa medresesi de bu dönemde yol açma nedeniyle kaldırılmıştır.
Kütüphane dış cephe duvarında kitabede Kuran’ı Kerimdeki Beyyine suresi üçüncü üçüncü ayeti yazılmıştır. Ayetin anlamı “İçinde kıymetli kitaplar vardır” şeklindedir.
Tokgöz bu kütüphane, Konya'da kütüphane olarak yapılan ve bize kadar gelebilen yegâne yapıdır. Kuzeye açılan iki sıra pencere arasında mermer kuşağa güzel bir sülüs ile "Bismillahirrahmanirrahim. Ketebe Mehmet Sadık, Bina emini. 1210. Fiha kütüb-ün Gayyimei. Maşallah. Sene 1210" tarihli bir kitabe vardır. Kütüphanenin kıble duvarının üstüne de celi sülüs ile "Fiha kütüb-ün Gayyimeh 1209. Maşallah." yazılıdır. Kitabede hat yazısı ile birlikte küçük sümbül çiçeği motifleri yer almıştır.
Yusuf Ağa kütüphanesi Sultan Selîm Câmii’nin batı yönüne bitişik, hâlen nadîde yazma ve eski harfli basma eserlerin bulunduğu ve ilmî araştırmaların yapıldığı çok önemli bir kütüphanedir.
Yusuf Ağa, Darphâne Emîni ve Sultan III. Selîm’in annesi Mihrişah Sultan’ın Kethüdâsı olduğu sırada bu kütüphaneyi yaptırmıştır. Bina Emîni Mehmed Sâdık’tır. Dış ve iç yüzünde bulunan altı kitabeden anlaşıldığına göre bina 17 Ocak 1795 (25 Cemâziyelâhir 1209) yılında inşa edilmiştir. Halen Konya Yazma Eserler Bölge Müdürlüğüne bağlı olarak hizmet vermektedir. El yazması eserlerin tamamı dijital ortama aktarılmış olup araştırmacıların hizmetine sunulmuştur. Kütüphane hafta içi günlerde hizmet vermektedir. (http://konya.gov.tr/yusuf-aga-kutuphanesi)
Kütüphane kapısının cami tarafındaki üstünde güzel bir nesih hat yazısı ile şu yazılıdır: Cami içine bakan kitabe "Feilâtün, feilâtün, feilâtün, feilün (fa'lün)" vezninde yazılmış dört beyitlik,mahlas beyti olmayan manzum tarihdir:
“Bu Kütüphaneyi ihlasla Yusuf ağa
Kıldı ihya ulum etmeğe tesis ve bina
Say-i hayrattan oldur ki heman maksudu
Uluma hizmet ile Hakk'tan ide tahsil-i rıza
İstifade eden erbab-ı fezailden hem
Daima arz-ı niyaz eder böyle rica
Ya İlahi, kılasın say'ini meşkur deyu
İdeler rif'at dârını için hayır dua." Sene 1209
Kitabedeki (İhya-yi ulûm), (bina), (maksud) ta'birlerinde eski kütüphanelerin başlıca kitaplarına telmihler ve atıf yapılmaktadır.
Tokgöz Yusuf Ağa kütüphanesinin kapısının iç tarafında Şair Sümbülzade Vehbi tarafından yazılmış 10 satır halinde 30 mısralık muhteşem bir kitabe bulunduğunu belirtti.
Kitabede Konya’nın Mevlana Celaleddin Rumi’nin feyziyle gelişmiş bir ilim diyarı olarak yüceltildiği görülmektedir dedi. Müjgan Cunbur tarafından 1963 yılında yayınlanan bir çalışmada: “Kapının iç yüzündeki manzum tarih ise (Mefâîlün, mefâîlün, mefâîlün,mefâîlün) vezniyle şair Vehbî tarafından yazılmıştır. Bu şairin, o devirde yaşayan Vehbî mahlaslı şairlerden Süııbül-zade Vehbî olması muhtemeldir” denilmektedir. Kitabede yer alan sümbül çiçeği sembollerinin şairi işaret ettiği açıktır.
- Cenâb-ı Kethüdâ-yı Valide Sultân-ı zişan kim
- Odur kavl-i Kitâb üzre atâ-bahş-i kerimâne
- Kalem ber-vech-i itkân idemez evsâfını tefsir
- Hadis-i medhi sığmaz safha-i takrir ü ityâne
- Küşâde kıldı miftâh-ı sa'âdetle himem bâbın
- Olub mazhar fütühât-ı atâ-yi Rabb-i mennâne
- Hülâsâ nakd-i vakd-i himmetin hayrâta sarf eyler
- Ne ünvân-ı şerefdür böyle etvâr-ı semihâne
- Ana celb-i rızâ'ullâh a'lâ-yi mukassîdür
- Bunu tasdik içün burhân-ı kâfi bu kütüb-hâne
- Hezâran tuhfeler vaz' itdi kim keyhüsreveş ana
- Sanursun her biri bir dürr-i muhtâr-ı mülûkâne
- Sevâd-ı safhasından eyleyen tenvir-i ebsârı
- Uyûn-i rağbetiyle bakmaya kühl-i Sıfâhâne
- Hemişe böyle ihyâ-yi ulûm itmektedür lûtfı
- Şifâ-yi sadr olur feyz-i atası ehl-i irfâne
- Celâlüddin füyüzâtiyle Konya dar-ı ilm amma
- Nevâdir nüshalar kem-yâb idi tedris-hâhâne
- O rütbe bâdi-i şâdi-i üstâdân-ı asr oldu
- Ki vassâf olsa da kadir değül tavzih ü tıbyâne
- Hem oldu mâye-i behcet bu güne ekmel-i hidmet
- Mübarek rûh-i pâk-i bâni-i Câmi Selim Hân'e
- Mutavvel eyleme güftârın ey dil muhtasar maksüd
- Me'âni-i dua telhis olunsun nükte Subhâne
- Mükerrem nüsha-i zâtin vikaye eyleyüb dâ'im
- Misâl-i levh-i mahfuz olsa mazhar hıfz-ı Yezdâne
- Dü mısra'ile bahr-i râ'ik-i tab'ımda ey Vehbi
- İki târih buldum her biri mânend-i dürdâne
- Ulûm erbabına bünyâd-ı cûd-ı Yusuf Ağadur (1209)
- Zehi dâr-i mu'allâ-yi ma'ârif nev kütüb-hâne (1209)
Eski kütüphanelerin sistematik düzeninde Kur'an ve Kur'anî bilimler başta geldiği gibi, kitabenin ilk beytinde de Kur'an'a telmih vardır, ikinci beyitte tefsir ve hadise yer verilmiştir, bu beytin ilk mısra'ındaki itkan sözü ya Şihabuddin İbni Hacer il-Askalanî'nin "İtkan fi faza'il al-Kur’an" ya da Celâlüddin Suyutî'nin "İtkan fi ulûm al-Kur'anı" kitaplarını, üçüncü beyitteki miftah-ı sa'adet tamlaması hem Kemaluddin Şirvanî'nin bu addaki fıkıh kitabını hem de Taşköprülü-zade'nin "Miftah as-sa'adat va misbah as-siyadat fi mavzu'at'al-ulûm" adlı eserini akla getirmektedir. Yine bu beyitteki fütuhat kelimesi Ibn ül-Arabî'nin "Fütühat al-Mekkiya’ sine telmih gibi görünmektedir.
Kitabenin beşinci beytinde bazı fıkıh ta'birlerine, yedinci beytinde de tıb terimlerine yer verilmiştir. Sekizinci beyitteki ihya-yi ulûm sözü, Gazzâlî'nin bu addaki tanınmış eserini, şifa kelimesi Ibn Sina'nın meşhur tıp kitabını hatırlatmaktadır. Onikinci beyitte ise Celâlüddin Kazvinî'nin meşhur "Talhis al-miftah fi l-rna'ani va'l-bayan" adlı eseriyle bunun şerhleri olan "MutavvaZ" Ue "Muhtasar" a işaret edilmektedir.” dedi. (Cunbur, Müjgan. “Yusuf Ağa Kütüphanesi ve Kütüphane Vakfiyesi”. Tarih Araştırmaları Dergisi, sy. 1 (Mayıs 1963): 203-17. https://doi.org/10.1501/Tarar_0000000322.)
Yusuf Ağa kütüphanesi ve medresesi Gödene taşından yapılmıştır. 438 işçinin çalışması ile 656 günde tamamlanmıştır.
Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz Yusuf Ağa kütüphanesine estetik güzellik veren özellik Gödene taşından gelmektedir. Gödene taşı Aziziye camisine de aynı estetik görünümü ve güzelliği vermiştir. Konya'da birçok çeşme başta olmak üzere Akçeşme, Kız Muallim Mektebi, Alaattin cami içindeki sultan türbesi gibi birçok tarihi eserde Gödene taşı kullanılmıştır. Gödene taşı binalara ayrı bir estetik değer ve görünüm katmıştır dedi.
Taş ve kumun yanında en önemli inşaat malzemelerinden biri de kireçtir. Kirecin hem Konya’dan hem de Karaman, Derbent, Akviran, Apa ve Kavak gibi yerlerden temin edilmiştir. İnşaatta bağlayıcı unsur olarak Horasan harcı kullanılmıştır. Daha çok sarnıç, su kuyusu, su kemerleri çeşme ve hamam gibi su yapılarında tercih edilen bu harç, kirecin içerisine tuğla ve kiremit benzeri malzemeler karıştırılarak elde edilmektedir.
Kütüphanenin inşaatına 12 Rebîülevvel 1209/ 7 Ekim 1794’te başlanmış, 17 Safer 1211/22 Ağustos 1796’da bitirilmiştir. Bu durumda binanın tamamlanması yaklaşık 2 sene (656 gün) sürmüştür. Bina, Mevlâna külliyesi civarındaki Sultan Selim Camii’nin sağ batı köşesine bitişik olarak inşa edilmiştir.
Kuzeye açılan iki sıra pencere arasındaki mermer kuşağa sülüs hat ile yazılan lâle, gül, sümbül motifleriyle süslenen kitabede H.1210/M.1795 yılında bina emini Mehmed Sadık nezaretinde yapımına devam edildiği belirtilmektedir. Kütüphanenin yapımına başlandıktan 83 gün sonra vakfiyesi düzenlenmiştir. Buna göre Yusuf Ağa kendi malı olan toplam 750 cilt kitabı kütüphaneye vakfetmiştir. Buradaki kitapların korunması ve okuyucuya sunulması için de bir hâfız-ı kütüp tayin etmiştir. Yusuf Ağa’nın burada bir de medrese yaptırdığı yukarıda zikredilmişti. Muhtemelen kütüphane ile medresenin inşaatı birlikte yürütülmüş, medresenin tamamlanması kütüphaneden sonra olmuştur. Çünkü kütüphanenin vakfiyesi 25 Cemâziyelâhir 1209/ 17Ocak 1795’te düzenlenirken, medresenin vakfiyesi de 15 Şevval 1212/ 2 Nisan 1798’de tanzim edilmiştir
Tokgöz kütüphane inşaat defterinde: “…kütüphanenin inşaatında kullanılan taşların Hoca Cihan, Eski-il, Obruk, taş ocağı ve “sâ’ir mahal”den olmak üzere beş ayrı yerden getirildiği anlaşılmaktadır. Konya’nın taş ihtiyacı, şehrin 8 km. kuzeydoğusunda yer alan Sille’nin Takkeli dağ eteklerindeki taş ocakları ile güneybatısındaki Gödene köyünden karşılanmıştır. Bu yüzden Konya’daki tarihi eserlerin ekseriyeti Sille ve Gödene taşıyla yapılmıştır. Kütüphanede birisi Gödene diğeri de kırmızı Sille taşı olmak üzere iki tip taş kullanıldığı görülmektedir” dedi.
Yusuf Ağa kütüphanesi inşaatında toplam İnşatta toplam 438 işçi çalışmıştır. Bunlardan 17 tanesi Ermeni ve Rum işçilerdir. Bu işçilerin hepsi isim isim ve aldıkları ücretle çalıştıkları günler tek tek kaydedilmiştir.. Kütüphane inşaatında vasıfsız işçilerin yanında çörekçi, terzi, etmekçi, semerci, eskici, hazinedar, kahveci, dikici, kirişçi, kürekçi, tabbak, katırcı, hamamcı, kömürcü, leblebici, mutaf, yemenici, demirci, kasap, hamal, bezirci, nalband, arabacı gibi meslek sahipleri ile sarraç, sucu, saka, semerci, samancı, tabbak gibi babaları zanaatkâr olan işçiler de çalışmışlardır.
İnşaatta Cezayirli, Giritli, Mısırlı, Maraşlı, Hadimli, Bozkırlı, Aladağlı, Kavaklı, Sulutaşlı, Dedesli, Dereli, Karkınlı, Gödeneli, Hoca Cihanlı, Araplarlı gibi memleket, şehir ve köylerden gelenler; Gürcü, Kürt, Arap, Boşnak gibi milliyetlere mensup kişiler ve Dimitri, Artin, Andon, Nikola, Kostanti, Giryakor gibi Hıristiyanlar da inşaatta istihdam edilmişlerdir. Buradaki meslek, sosyal statü, unvan ve sıfatlarla anılan kişiler, Konya’nın bu dönemdeki sosyal yapısına önemli bir ışık tutmaktadır. Bu dönemde Konya’nın çevre şehir ve köyler ile denizaşırı memleketlerden yoğun bir göç aldığı söylenebilir.
Kütüphane işçilik ve tüm malzemeler dahil 6.844.671 akçeye, 2.281.557 paraya ve 57.038,925 kuruşa mal olmuştur. 438 vasıfsız işçiden 17’sinin Rum, 15 demirci ustasından 9’unun ve 13 demirci kalfasından da 5’inin Ermeni olduğu tespit edilebilmiştir. İncelenen dönemde (1794-1796) Konya’da bir inşaat işçisinin ortalama yevmiyesi 25 para (75 akçe) iken, camcının 100 para, demirci ustasının 60 para (180 akçe), demirci kalfasının ise 30 para (90 akçe) ücrete sahip olduğu anlaşılmıştır. (Osmanlı Devleti’nde Kütüphane Yaptırmanın Maliyeti: Konya Yusuf Ağa Kütüphanesi Örneği-1794-1796. Yrd. Doç. Dr. Doğan Yörük)
Yusuf Ağa kütüphanesinde çalışacak kişiler nitelikli insanlar arasından seçilmek zorundaydı.
Vakfiyede geçen ve bir kütüphanecide bulunması istenen vasıflar gerçekten ilgi çekicidir. Bugünkü kütüphane personelinde bu düzeyde bir nitelik olması, personel seçme ve ücret sisteminin bulunuyor.
Görevlilerin her şeyden önce ve önemli olarak Konya'da oturmaları, güven verici, doğru, bilgili, istidatlı, tavırları övülmeye değer, hoş yaradılışlı, dindar, güzel tutumları ile tanınmış, iyi ahlâklı, beğenilir vasıflı, seçkin, geçmiş durumları denenmiş kimseler olmaları istenmektedir.
Görevlilerin sayısı dörttür. Derece ve maaşları şöyle kaydedilmiştir: Birinci hafız-ı kütübe günde yüz, ikinci hafız-ı kütübe günde doksan akçe, birinci ve ikinci yamaklara ellişer akçe maaş verilecektir. Yamakların görevleri, kitapların gerek yerlerinden çıkarılmasında gerekse konulmasında kütüphaneciye dikkatle yardımcı olmaktır. Kütüphanecilere ve yardımcılarına Konya'da kendilerini fazlasıyla geçindirecek kadar maaş verildiği için, görevliler başka vazife ile meşgul olmayacaklar, iş saatlerinde görevlerinin başında bulunacaklar, vekâlet ve nöbetleşme gibi hususlarda ısrar etmeyeceklerdir. Vakfiyede kütüphanede kadı, naib, müderris, kâtib, imamlarla sanatkârların ve tüccarların kütüphane hizmetlerine alınmayacağı kesinlikle bildirilmiştir.
Kütüphane, cuma günleri hariç haftanın altı gününde sabah gün doğuşundan bir saat sonra açılacak, arada öğle ve ikindi namazları kılınacak kadar bir süre tatil edildikten sonra, akşamları gün batışına bir saat kalıncaya kadar okuyuculara açık bulundurulacaktır. Kütüphane açılırken vakıf hayatta bulunduğu müddetçe Yusuf Ağa’nın ömrü için, öldükten sonra da ruhu için dua edilecektir. Gerek üstat gerekse talebe bütün okuyucuların istedikleri kitaplar tereddüt edilmeden, bekletilmeden verilecek, okuyucuya iyi muamele yapılacak, okumalarına ve kitap çoğaltmalarına engel olunmayacak, ancak kitaplardan kütüphane içinde yararlanılacak, dışarıya kesinlikle kitap çıkarılmayacak, okuma sırasında kitap kaybolmaması ve yaprak yırtılmaması için göz ucu ile okuyucular kontrol edilecektir.
Yusuf Ağa kütüphanesi görevlisi ücretli bir eğitmen tarafından günde üç kere Selimiye camisinde ilim ve fen sahasında halka açık seminer yapılmıştır.
Kütüphaneye ayrıca, çeşitli fenlerde ders vermeğe ve öğretmeğe yetkili fazilet ve doğruluğu ile tanınmış bir şahıs, günde 60 akçe ile, kütüphane hocası olarak tayin edilmiştir. Bu zat günde üç kere, sabahleyin, öğle ve ikindiden sonra, tefsir, lıâdis ve fıkıh başta olmak üzere diğer ilim ve fenlerde Selimiye Camiinde ders verecek, dersin sonunda hazır bulunanlarla birlikte vâkıf için dua edecektir
Görevliler maaşlarını biri yılın Recep, diğeri Muharrem ayları başında olmak üzere altı ayda bir kere topluca alacaklardır. Maaşları, hâkimin, müftünün ve şehir bilginlerinden bazılarının huzurunda mütevelli kaim-makamı verecektir. Mütevelli kaim-makamının gündeliği 20 akçedir. Yine ayni şahıslar ve kütüphanedeki görevliler huzurunda kütüphanenin, yılda bir kere Muharrem ayı başında kitap sayımı yapılmaktadır.
Yusuf Ağa tarafından 1797 yılında yaptırılan Yusuf Ağa medresesi 1920’li yıllarda ortadan kalkmıştır.
Konyapedia ansiklopesinde Prof. Dr. Caner Arabacı tarafından yazılan aynı başlıklı maddede: Yusuf Ağa tarafından yaptırılan medrese, onun adını taşıyan kütüphaneden dolayı zamanla Kütüphane Medresesi adıyla anılır olmuştur. Mevlâna Müzesi bahçesinde teşhir edilen iki satırlık kitabesi, yapım tarihi ve yaptıranını vermektedir: “Sahibü’l-hayrât ve’l-hasenât Yusuf Ağa / Kethüdâ-yı Hazret-i Vâlide Sultan fî sene 1212”. Bu kitabeye göre medrese, 1797 yılında yapılmıştır.
Atina ve Midilli adasındaki vakfiyeler ortadan kalkmış ve medrese gelir kaybına uğramıştır. Bu nedenle bakımsız ve harabe olmaya başlamıştır denildiğini aktardı. Konya’da 1925-1932 yılları arasında kamu kurumlarınca türbe, medrese, cami, çeşme, hazire mezarlık türü tarihi eserler imar ve yol geçirme gerekçe gösterilerek kaldırılmıştır. Yusuf Ağa medresesi de bu şekilde ortadan kalkmıştır. Kent belleğini hiçe sayan bu uygulamalar ile hem yıkılmış hem de tarihi eserlerin bir kısmı ise özel şahıslara enteresan biçimde ihale ile satılmıştır.
Araştırmacı Yazar Ömer Tokgöz, Konya’da bulunan Yusuf Ağa Yazma Eser Kütüphanesi’nde 2000 yılında gerçekleşen hırsızlık olayı neticesinde 110 cilt el yazması ve matbu kitap ile 62 adet el yazması kitaba ait cilt kapaklarının çalındığını belirtti. (https://kvmgm.ktb.gov.tr/TR-44517/yusufaga-yazma-eser-kutuphanesinden-calinan-yazma-eserler.html) Çalınan el yazmalarının toplam yaprak sayısı ise 20.739 yaprak, yani yaklaşık 42.000 sayfadır. Çalınan eserlerin çok az bir kısmı yurt dışında müzayede ve koleksiyonlarda tespit edilerek geri kütüphaneye konulmuştur. Kitapların tamamı ve görüntüde yer alan suçlular dışında bu hırsızlığın esas failleri maalesef bulunamamıştır. Çalınan eserlerin değeri milyonlarca lira tutmaktadır. Devletimizce bu konudaki çalışmalar ivedilikle sürdürülmelidir.
Yusuf Ağa kütüphanesi hepimiz için önemli bir eser olup yaşayan bir kütüphane olarak sahip çıkılmalıdır. Birçok kez hepimiz bu nadide kütüphanenin önünden geçer gideriz. Ancak bu tarihi eserin ve içindeki paha biçilmez eserlerin hiç farkında olmayız. Tokgöz, 229 yıllık tarihi Yusuf Ağa kütüphanesinin kamuoyunda yeterinde tanınmadığını belirterek bazı önerilerde bulundu:
- Yusuf Ağa kütüphanesinin yazma eserler alanında bir ihtisas kütüphanesi olmasının yanı sıra kamuoyunda normal kitap okunmak için de kullanıldığı pek bilinmemektedir. Yusuf Ağa kütüphanesinde olan değerli eserlerin içerdiği konular hakkında sosyal medya paylaşımları, basın açıklamaları, seminer, konferans vb. düzenlenmeli ve bazı etkinlikler doğrudan kütüphanede yapılmalıdır.
- Yusuf Ağa kütüphanesindeki 42 bin sayfa tutan ve değeri milyon tl ile ölçülen onlarca yazma eser ve cilt kapakları hırsızlığa maruz kalmıştır. Kaybolan eserler takip edilerek tespit edilen kitaplar tekrar kütüphaneye kazandırılmalıdır. Gelişmeler noktasında kamuoyu bilgilendirilmelidir.
- Kütüphaneler haftası kapsamında Konya’ya en önemli kütüphaneyi yaptırmış olan Yusuf Ağa için hiçbir kurum ve organizasyon tarafından anma programı yapılmamaktadır. Yusuf Ağa bir vefa unsuru olarak mutlaka yetkili kurumlar ve sivil kültür kuruluşları ile birlikte her yıl anılmalıdır.
- Yusuf Ağa kütüphanesinde kitap restorasyonu, kitapla birlikte gelişen Türk İslam sanatları örneği olan ciltçilik, tezhip ve ebru sanatlarını tanıtıcı atölye çalışmaları düzenlenmelidir.
Son olarak Yusuf Ağanın vakfiyesi gereği Türbe önünden geçerken vefa davranışı olarak banisine bir Fatiha suresi okunup hediye edilmelidir. Konyalılar olarak Yusuf Ağa kütüphanesini ziyaret etmeli, kültürel mirasımız olan kitaplar ve yazma eserler ile tanışmalı, cilt ve tezhip sanatının güzel örneklerine göz atmak için kendilerine kültürel bir zaman ayırmalıdırlar.