Türbe önündeki koku satıcıları

Bir zamanlar Konya'da Türbe önünde ve büyük camilerin civarında parfüm icat edilmeden önce esans ve koku satan kişiler var idi. Çocukluğumda türbe önünde, bedesten içinde, Kapı cami, Selimiye camii gibi büyük camilerin önünde camekanlı ahşap kutularda mis kokuları satılırdı. Elinde şırınga ile meraklıların üzerine doğru fısfıs yaparak reklam yapan ve minik cam şişeleri doldurup satan Konya tabiriyle hacı emmi denilen kişileri hatırladınız mı?

Pek çok insan, kendini iyi hissetmek için hoş bir koku kullanma ihtiyacı hisseder. Bunun nedeni, koku ve duygu ilişkisinin yanı sıra koku ve bellek arasında doğrudan ve dolaylı bir bağlantı olmasıdır. Yapılan bazı araştırmalarda bazı kokuların kişinin ruh halinde değişikliklere, hatta kaygı ve streste azalmalara sebep olabileceği üzerinde durulmaktadır. Öteden beri insanların belleğinde yaşayan doğal anne kokusu yanında Hz. Yusuf’un gömleğinin kokusu bu anlamda önemli bir metafordur. (Mevlâna’nın Eserlerinde “Yûsuf’un Gömleğinin Kokusu” Betül Güçlü, NÜ. İlahiyat fak.)

Misk İslâm kültürüne hoş kokunun ve temizliğin sembolü, güzelliğin ve buna ait çeşitli unsurların benzetileni olarak girmiş, müslüman milletlerin kültür ve edebiyatında bu hususiyetleriyle yer almıştır. Resûl-i Ekrem’in kabrinin bulunduğu Ravza-i Mutahhara’nın tabii olarak gül, reyhan ve sümbül yanında misk ve amber de koktuğuna inanılır.

Yine, Hz. Peygamber’in insanların içine çıkacağı zaman, cuma günleri koku sürünmesi ve kendisine sunulan güzel kokuyu geri çevirmemesi, İslâm kültüründe kokunun yerini gösterir. “Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi” hadisinde üç unsur arasında kokuyu da zikretmesi dikkat çekicidir. Kuran’da da koku adlarının, cennet içeceklerinin özellikleriyle ilgili ayetlerde geçmesi anlamlıdır. Bu bağlamda, müminlere cennette sonu misk gibi kokan karışımında kâfûr ve zencefil bulunan içecekler vaat edilmiştir.

Esans satıcıları her şehirde 1930-1990 yılları arasında görülen bir meslek uğraşısı idi. Her kentte de koku satıcılığı işini belirli yöre insanı yapıyor idi. Konya'da bir zamanlar Hadim ilçesine bağlı olan Mernek, Kongul ve merkeze bağlı Yağlıbayat köyünden bazı insanlar bu mesleği yapmıştır. Yani eski zamanların ayaklı ve mobil olarak güzel koku satan kişiler bugünkü parfümeri ve kozmetik ürün satıcılarının işlevini görüyorlardı.

Şimdilerde o eski koku satıcılara cami önlerinde rastlanmıyor. Birkaç ay önce Şeyh Osman Rumi türbesini incelerken Sırçalı medrese tarafında eski simit arabalarında birinde ufak tefek şeylerin yanı sıra koku ve esans satan birine rast geldim ve şaşırdım. Tarihi Konya Bedesten çarşısı içinde bir de koku satılan Konya tabiriyle Ettarlar içi vardı. Aslında Arapça güzel koku demek olan “ıtr/ıtriyat kelimesinin çoğulu olarak Attar kelimesi ve mesleği vardır. Güzel kokular satan esnaf demektir. Attarlar güzel koku hazırlama ve satıcılığının eski günlerdeki piri idiler. İğde çiçeği, zambak çiçeği ve gül çiçeği gibi hafif veya biraz ağır sayılabilecek türdeki hacı yağı denilen kokular müşterisine göre revaçta idi. Mesleğin yapılmasında minyatür şişelerde değerli esanslar için geliştirilmiş ahşap camlı bir camekan ve ayaklı sehpa kullanılırdı

Konya'da bu işleri yapanlar genellikle orta yaş üstü ve hacı emmi denilen tarzda kişilerdi. Başında bulunan takkenin ise hacılık ile aslında alakası yoktu. Sadece ticari olarak üretilmiş ve bir ara hacdan dönenler gelenler ve cami cemaati giydiği için ismi öyle kalmıştı. 1970’li yılların birçok Türk filminde manav, balıkçı ve at arabacısı gibi esnaf kılık kıyafeti köstümü olarak yer almıştır. Gündelik hayatta ise insanlar serin havalarda başlık olarak kullanmışlardır. Mesela İzmir’de modern görünümlü ceket giymiş ve kıravat takan kişilerin de kokuculuk yaptığı görülmektedir.

Kokucuların tüm sermayesi bir küçük ahşap camekanlı dolap ve ayaklı sehpadan ibaretti. Ama oldukça kıymetli paha biçilmez esans tüplerine sahip idiler. Şırınga veya plastik enjektör iğne malzemeleri ile hoşa giden kokuları yanlarına gelenlere fısfıs yaparak püskürtür ve tanıtırlardı. Sonra isteyene kendisi minyatür küçücük şişelerde paha da ağır olan 1-2 gramlık koku şişelerini satarlardı.

Cami yakınlarında satıldığı için güzel koku da sünnet telakki edildiği için cami cemaati bu kokuları namaz veya ezan beklerken ceketinin kibrit cebinden çıkarıp sağındaki ve solundaki yakın kişilere ikram ederler idi. Koku sürülürken kişiler tarafından Hz. Muhammet (sav) efendimize salavat getirilirdi. Elinin dış kısmına çok az sürülen koku damlası sağ veya sol kaşına hafifçe teğet geçerek sürmek ise adaptandı.

Bir de Hac görevinden dönenler hurma ve zemzem ile birlikte pirinç metal kutuda mis kokusu ikram ederlerdi. Yuvarlak kutu üzerinde parmak dokunması için açılan kapanan iki yuvası olurdu, koku azalınca içindeki pamuğa biraz hacı yağı denilen koku dökülürdü. Kullanılmadığı zaman üst kapağı çevrilerek kapatılır ve koku hem korunur hem etrafa yayılması önlenirdi.

Kavramsal olarak misk kelimesinden “k” kelimesi düşmüş ve dilimize “mis” kelimesi yerleşmiştir. Mis gibi kokmak deyimi de çok meşhurdur. “Misk-ü Amber” kokusu denilince kelime tamlamasına hayat veren iki kelime doğal olarak öncelikle misk geyiğinden ve bir balina çeşidinin karnından ve denizden çıkarılan iki değerli ve güçlü koku kaynağına dayanıyor.

Misk, misk geyiği (moschus moschiferus) denilen ve Tibet, Moğolistan, Tonkin dağları dolaylarında yaşayan, âzami 60 cm. yüksekliğindeki boynuzsuz keçi (chevrotain) benzeri küçük bir memeli hayvanın erkeğinden elde edilir. Misk geyiğinin dişileri cezbetmek, ayrıca kendi hâkimiyet bölgesini belirlemek için kullandığı bir salgı olan misk, hayvanın husyelerinin önündeki özel bir bez tarafından üretilen, siyaha yakın parlak koyu esmer renkli ve kıvamlı, çok keskin kokulu bir maddedir. Eskiden güzel kokusunun yanı sıra yatıştırıcı, ağrı kesici, hâfıza, göz ve kalp kuvvetlendirici, ayrıca cinsî iktidar arttırıcı özelliklerinden dolayı tıpta da kullanılmıştır. (https://islamansiklopedisi.org.tr/misk)

Amber denilince tropikal adaların ve Çin, Japonya, Hindistan, Afrika, Kuzey ve Güney Amerika ile İrlanda’nın bazı sahillerinde veya çevre denizlerinin yüzünde görülür. En çok bulunduğu yer Bahama adalarının sahili ve açıklarıdır. Genellikle gri siyah, kirli sarı yahut bunların karışımından oluşan damarlı renklerde, bal mumu reçine kıvamında küçük topaklar veya nâdiren birkaç yüz kilograma varan birikmiş kütleler halinde bulunur. Amber, eski devirlerden beri bazı önemli ihtiyarlık hastalıklarına iyi geldiği, kan yapıcı ve hararet verici olduğu, hâfızayı ve sinirleri güçlendirdiği görülerek ilâç yapımında kullanılmıştır. En yaygın kullanım alanı kokuculuk olan amberden yine eski devirlerden beri daha çok parfüm, krem ve merhem yapımında faydalanılmıştır.

Amber Avrupa’ya XIII. yüzyılda Endülüs Arapları tarafından tanıtılmış ve ambra/amber kelimesi de o devirden itibaren Orta Latince’ye girmiştir. Amber, afrodizyak etkisi ile yiyecek ve içeceklere katılmasının ve kokuculukta kullanılmasının yanında, yine kokusundan faydalanılmak amacıyla tesbihçilikte ve kuyumculukta da kullanılmıştır.

Mevlânâ’nın bir beytinde, “O gümüş bedenli güzele gerdanlık olmak için amber haline gelelim” demesi de (Dîvân-ı Kebîr, V, 303), muhtemelen yine altın toplar içine doldurulmak suretiyle amberin takı olarak kullanıldığını göstermektedir. Preslenerek çubuk şekline sokulan amber tozuyla kırıntılarının tütsü olarak yakıldığı ve güzel kokması için mum yağına, mühür mumuna, kâğıt hamuruna ve mürekkebe amber tozu karıştırıldığı bilinmektedir. Güzel koku kaynağı ham maddesi olan amber İslâm fıkhı açısından genellikle temiz ve helâl kabul edilmiştir. Bazı âlimlerin maden veya define mahiyetinde görerek zekât yahut humusa tâbi kılmalarına rağmen dört mezhep imamı, amberi her türlü vergiden muaf tutmuşlardır. (https://islamansiklopedisi.org.tr/amber)

Bugün için doğal ve sentetik kokuların onlarca marka yüzü olduğu, klasik mis şişelerinden istifade ile güzel koku kokulanmanın ise neredeyse ortadan kalktığı bir zamandayız. Doğal yollardan misk ve amber elde edilmesi hayvan hakları nedeniyle kısıtlanmış, kolonya, esans ve parfümeri sektörü klasik kokucu esnafının seyyar satış yaptığı dönemleri ortadan kaldırmıştır. Buna seyyar satıcılığın kaldırılması gibi uygulamalar ile “kokucu” luk işi artık kaybolan meslekler arasında sayılmaktadır. Bir nostaljik öge olarak kent belleğinde ve kişisel hatıralar arasındaki yerini ise korumaktadır.

Losyon ve deodorant kullanımı ile kokulanarak evden çıkmak ise günlük hayatımızın rutin parçası haline geldi. Ben özellikle endemik bitkiler de rastladığım değme parfümlere taş çıkartan ve çevresini enfes kokularıyla donatan bitki çeşitlerine ayrı bir değer veriyorum. (https://www.yenihaberden.com/endemik-vatan-aromatik-vatandir-14366yy.htm) Bu yüzden bahar gelince ortalığı kaplayan o güzel kokuların bu hüday-ı nabit çiçeklerden ortalığa yayıldığını göz ardı etmeyelim. Bu farkındalık ile mutlaka o mini mini çiçeklerin yanına yaklaşıp o harikulade kokuyu hissedelim. Hayatın akışı içinde ise bize doğal kokular sağlayan temizliğe, nezih ve doğal halimize özen gösterelim. Gerektiğinde kifayet miktarı güzel kokular kullanarak mis gibi olmayı unutmayalım.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Tokgöz Arşivi