Mürai batı

‘Uygarlık’ yalnızca Batı normlarına ve ölçülerine göre düşünülüp değerlendirilmemelidir. Hele bir uygarlığın başka bir uygarlıktan üstün olduğunu öne süren görüşler artık bayatlamıştır.

Talat S. Halman

Elbette ki bütün uygarlıkların veya medeniyetlerin kendilerinin en iyi olduğunu söylemeye hakkı vardır. Ancak bunu başka uygarlık veya medeniyetlere dayatmaya kalkışması doğru değildir. Tarihte anlaşmazlıklar olmuş savaşlar yapılmıştır bu yüzden. Lakin hiçbir güç bugünkü Batı zorbalığı kadar ileri gitmemiştir. Zira geçmişteki zulümler bile çağımızdakiler kadar mürai ve ikiyüzlü olmamıştır. İnsanlığı kendi nefsi ve konforuyla aldatan, özgürlüğünü kışkırtan Batı tam da bu saydıklarımızı insanlığın elinden alan bir hayat tarzı sunmaktadır dünyaya.

Günün dünyasında olup biten her şeyin sorumlusu Batı olduğu halde, sürekli başka milletleri, medeniyetleri veya inanç sistemlerini (ki çoğunlukla İslam’ı) suçlu göstererek kendi hegemonyasını sürdürmektedir. Bu böyle olduğu sürece yeryüzünde huzur temin edilemeyecektir. Hangi milletten, hangi ülkeden olursa olsun, çocuklarının geleceğini düşünen her birey bununla savaşmalıdır. Zira bu sistemi yürütenler kendi halklarını bile harcamaktan asla geri durmazlar. Eski savaşlarda zafer halkın olurdu, oysa şimdi başı ayağı belli olmayan bir canavar her türlü zaferin ganimetini kendi ambarına dolduruyor.

Hak hukuk gözetmekten uzak, zulüm etmekten imtina etmeyen yarı sanal bu canavar insanlığın her türlü değerlerini yiyerek besleniyor. Kadınları, çocukları ağına düşürüp, insanın hem bugünün hem de yarınları harap ediyor. Erkeklere olan zulmü ise bunlardan daha aşağı değil. Erkeğin elinden aldığı idarecilik vasfının ötesinde yaşamak zorunda bıraktığı hayatla bir cendere gibi sıktıkça sıkıyor onu. Herkesi kendine benzetme isteği ile insanları aynılaştırarak büyük bir kültürel ve manevi zenginliği yok ediyor. Her insan aynı düşünceye sahip olunca onların iktidarı pekişiyor ve zulüm devam ediyor. Hayatın ana damarlarına enjekte edilen bu aynılaştırma zehri beyinleri iğdiş ediyor. Üretilen her ürün günün eciş bücüş tarzını tekrar ettiği için yeni bir şey doğmuyor.

Umutlar planlanarak sınırlandırılıyor, hayaller korkunç bir realizmin silindiriyle dümdüz ediliyor. İnsanın elinden alınan bu iki can suyu kururken, müntehir bir düşünce ile sıkışmışlık hissi arasında bocalayan kişilerden oluşan bir dünya çıkıyor ortaya. Oysa dünya koca bir köy olmaktan çok yerel özellikleriyle insanlara yaşadıkları yerin dışında olan bölümü umut ve merak hanesinde yaşatarak cazibesini sürdürmeliydi. Doğudakiler bir Paris’i, bir Berlin’i bir Londra’yı düşler diyarında yaşatırken; Batıdakiler bir İstanbul’u bir Bağdat’ı bir Basra’yı görmek için hayatlarına bir hedef koyabilmeliydi. Şimdi de dünyayı turlama hevesleri var, şimdi de saydığımız şehirlere gitme planları var. Ancak yolculuklar hız suikastına uğratıldığı için seyahatteki o tılsım tamamen yok edildi. Yolda tanışmalar, yolculukta dayanışmalar ortadan kaldırıldı. Bir de şehirlerin kültürel ve egzotik yapıları, gerek kapitalizmin betonlarıyla, gerek emperyalizmin savaşlarıyla değiştirdi, dönüştürüldü, talan edildi. Medeniyet adı altında büyük bir Vandalizm kentleri de kadınların estetik ameliyatlarla birbirine benzetildiği gibi birbirine benzetildi.

Avrupai hayat tarzı, yöresel kıyafetleri, yerel mimariyi ve yer yer değişen aksanlı ve şiveli konuşmaları neredeyse bitirdi. Dünya tek tip bir insan yığını haline getirilerek, insanın köküyle, toprağıyla ve Allah ile olan bağı yok edilmeye çalışılıyor. Geçmişin tecrübesi, birikimi ve bugüne söylediği ne varsa büyük bir gürültüyle duyulamaz hale getirilerek koca dünyayı insana gurbet haline soktular. Gurbetçinin sığınacağı ailesi, dostu, akrabası olmadığı gibi, günümüz insanından bunlar elinde tutularak elinden alınıyor. Sırtını dayayacağı dostu olmayan insanlar güvenlikli sitelerde yaşamaya; dostu kalmayan insanlar borç almak için bankalara; akrabası olmayan insanlar yalnızlığa mahkûm ediliyor. Muhabbetin, dayanışmanın ve aidiyet duygusunun olmadığı, kaos dolu toplumlardan oluşan dünyada cinnet giderek büyüyor.

Oysa bütün bunlardan kurtulmuş bir dünya olsa, kimsenin stresi olmaz, çocuklar taciz edilmez, kadınlar öldürülmez. Sürünün çobanını etkisizleştirdiğiniz zaman koyunu kuzuyu kurt kapar. İşte tam da bu yüzden bütün dünyada zorbalar, dolandırıcılar, yani kurtlar altın çağını yaşıyor. Özellikle bizim milletimizin müthiş bir geçmişi var, dolayısı ile büyük bir birikime sahibiz. Yapmamız gereken tek şey mürai Batının bize dayattıklarını değil, şanlı tarihimizin tecrübelerini rehber edinmemizdir. Bırakın siz gericilik masallarını falan dikiz aynasız arabaların kaza yapmaları kaçınılmaz değil mi?

Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi