İran hangi safta?
22 Temmuz 2024 tarihli, "Bu Kadar Yoğun Gündem Sizce Normal mi?" başlıklı yazımın son paragrafın da "Diğer taraftan dünya arenasını bir satranç tahtası olarak kabul edersek; vezirleri, filleri, atları, kaleleri dikkatle takip ederken bize en yakın piyanonun en tehlikeli düşman olabileceğini ve şaha kastedebileceğini de unutmamamız gerekiyor. İran'a dikkat!" demiştim. Yazının henüz mürekkebi kurumadan üzerinden dokuz gün geçmişken tüm islam alemini sarsıcı bir haber geldi. Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye, İran'ın başkenti Tahran'da uğramış olduğu hain bir suikast neticesinde şehadete erdi.
Bu Şehadet hem on aydır devam eden Filistin'deki katliam ve soykırım açısından hem de on ayın sonunda kuduz köpek gibi Lübnan, Ürdün, Suriye'ye de saldırmak suretiyle kendi açılarından megalo idea olarak isimlendirdikleri siyon devletine giden yolda İsrail terör örgütü açısından ciddi bir kırılma noktasıydı. İsmail Heniyye, bir hastanede Filistinli yaralıları ziyaret ederken kendisine iletilen, üç oğlu ve 3 torununun şehit olduğu haberine "Oğullarımın kanı, Gazze'de şehit olan Filistinlilerin kanından daha kıymetli değildir. Çünkü Filistinlerde benim evladımdır." diyerek Filistin'in, Filistin davasının lideri olduğunu tüm dünyaya ilan etmişti. Onun bu vakur ve asil duruşu cephede cihada devam eden Hamaslı mücahitlere bir moral ve motivasyon, direnişe devam eden Filistin halkına manevi bir güç olmuştu.
Lider Heniyye'nin, Tahran'da uğramış olduğu hain suikast beraberinde pek çok soru işaretlerini barındırıyor. İran Cumhurbaşkanlığı sarayına yüz metre mesafede, devrim muhafızları ordusunun korumasındaki gaziler için hizmet veren, Tahran'ın göbeğindeki bir binada nasıl oluyor da üst katlarda kalan Heniyye'ye böyle bir suikast yapılabiliyor? İran, "saldırıyı İsrail yaptı." derken; İsrail'den saldırıyı üstlenen herhangi bir açıklama gelmemesi ve hala saldırının odaya yerleştirilmiş bir bomba ile mi yakın mesafeden atılmış bir roket veya güdümlü füzeyle mi yoksa uzun menzilli güdümlü füzeyle mi yapıldığı konusu hala aydınlatılabilmiş değil. Aynı binada farklı bir odada Filistin İslami Cihad Lideri Cihat el Nakkalah da kaldı ancak burnunun bile kanamadığı gerçeği söz konusu. Şayet hedef Filistinli liderler ise binadaki diğer Filistinli liderlerin de saldırıya uğraması beklenilebilirdi. Medyaya yansıyan Heniyye'nin suikaste uğradığı binayla ilgili fotoğraflara baktığımızda -ki fotoğraflar Heniyye'nin şehadetinden üç-dört gün sonra ancak servis edilebildi- binanın sapasağlam ayakta olduğu, sadece Heniyye'nin kalmış olduğu odanın zarar gördüğü gerçeğinden hareketle bunun dışarıdan bir silahla değil içeriden bir bombayla yapılmış olma ihtimalini de artırıyor.
ABD'nin en önemli tetikçi gazetelerinden biri olan New York Times da ki haber suikastın, "Hamas liderinin konakladığı, devrim muhafızları ordusunun korunmasında ki binaya, ziyaretten yaklaşık 2 ay önce yerleştirildiği ifade edilen patlayıcı bir cihazla gerçekleştirildiği" haberi de elbette ve bana atılacak bir iddia değil.
Saldırının F35 ve benzeri uçaktan atılabilen bir füzeyle yapılması ihtimali en zayıf ihtimal olarak görülüyor ya da uçak kullanmadan körfez'den veya başka bir ülkeden uzun menzilli güdümlü bir füze saldırısı da şu durumda akla pek yatmıyor. Zira F35 ve benzeri bir uçakla hava saldırısı şeklinde olacak olsa bu uçağınya İsrail'den kalkması, Ürdün, Irak üzerinden uçtuktan sonra İran hava sahasına girip yaklaşık bir saat uçtuktan sonra hedefe saldırması gerekir. Diğer ülkelerin radarlarında herhangi bir radar izi var mıdır ya da ülkelerin hava savunma sistemleri kör müdür? Aynı şekilde başka bir ülkeden yani üçüncü bir ülkeden atılan bir füzeyle yapılmışsa bu ülke neresidir? Ya da en yakın Basra körfezindeki ABD uçak gemilerinden kalkmış olması lazım. İran'ın Basra körfezindeki askeri unsurları balıkta mıydı? Kaldı ki ABD yapmış olsa "bakın biz bu kabiliyete sahibiz" diye dünyaya davullu zurnalı ilan ederdi. Geriye tek bir ihtimal kalıyor ki bu da saldırının dışarıdan değil içeriden yapılmış olma ihtimali. Ya odaya önceden bombalar yerleştirilmek suretiyle yapıldı ya da çok yakın mesafeden Roket atar, tanksavar, lav silahı, bomba atar vb. silahla gerçekleştirilmiş olma ihtimali daha da ağırlık kazanıyor. Dolayısıyla Cumhurbaşkanı binasına 150 metre mesafede olan bir binaya ve binanın sadece bir odasına zarar veren böyle bir saldırı, İsrail veya Amerikan işbirliği olmakla beraber doğrudan onların ellerine değil İran'ın kendi eliyle gerçekleştirmiş olma ihtimalini yükseltiyor.
İran aleyhine konuşmak bazılarının zannettiği veya iddia ettiği gibi mezhepçilik anlamına gelmiyor veya Müslümanlar arasındaki ittihadı, tevhidi bozan bir durum da söz konusu değil. İran'la diğer Müslümanlar 1400 yıldır zaten bir birlik ve beraberlik oluşturabilmiş değiller. Bu ve benzeri hadiselerde (İran cumhurbaşkanının helikopterinin düşürülmek suretiyle suikast yapılması) bize şunu gösteriyor ki İran halkı sadece olayların seyircisi ve figüranı. İran derin devleti yani Kraliçe Ester döneminden bu yana kripto olarak İran'da yaşayan Siyonist Yahudiler, İran derin devletini teşkil ediyor ve göstermelik cumhuriyet'te belirleyici unsur. Reisi'nin göstermelik bir kazayla, hakikatinde suikastle ortadan kaldırıldıktan sonra daha önce ismi cismi duyulmamış yedekte bekletilen Pezeşkiyanın cumhurbaşkanı adayı olarak piyasaya sürülüp seçtirilmesi ve Pezeşkiyan'nın yemin töreninde davet edilen Heniyye'ye böyle bir suikast yapılması uzun soluklu uluslararası planlamaların bir neticesi. İran, İsrail,ABD işbirliği artık çuvala sığmıyor.
Dünya kamuoyu artık acem masallarına inanmıyor. İran, bu sefer acem masallarını güzel anlatamadı. Belki de masal anlatanlar acem değil İran'daki kripton derin Yahudi devletiydi. Bu derin yapının cevaplaması gereken çok ciddi sorular var. Bunları cevaplamadıkları müddetçe İran; İsrail, ABD ve İngiltere'nin piyonu rolünü oynamaya ve tüm Müslüman halkların nefretini celbetmeye devam edecektir.